İNEBOLULU BİR YAZARIN İKİ ROMANI 1: TANRILAR ÖLÜLER
Nisan 2018 Cumartesi gecesi eşim Mehfaret’le Ankara’daki İnebolulular Kültür ve
Yardımlaşma Derneğinin yemeğine gittik. Masamızda İnebolu’nun değerli evlatların
dan Salih Uzun ve eşi de bulunuyordu. Kastamonu ünlüleriyle ilgili kitaplarımı
bildiğinden, sohbet sırasında iki önemli İnebolulu şahsiyetten bahsetti. Ayrıca
Sarı Recep’in torunuyla kopuk iletişimi sağlayacağına dair söz de verdi.
Tanıttığı İnebolulu şahsiyetler den biri Ali Osman Kırksekizoğlu’ydu. (Asıl adı
Osman Saatci Kırksekiz, 18911952) Babası İnebolu’da saatçilik yaptığından
lakapları Saatcigil. Aile fertlerinin çoğu Saatçi soyadını almış. O da.
Evlenmediği, soyu devam etmediği gibi hayatı, eserleri hak kında makale yazan da
olmamış. Salih Bey, Ali Osman Bey’in İstanbul’da iyi bir eğitim aldığını,
Galatasaray veya yabancı dille eğitim veren başka bir lisede okuduğunu,
ailesinin İnebolu’da Mobil akaryakıt bayiini işlettiğini, kendisinin Ankara’ya
yerleşip kardeşlerini, akrabaları nı üniversitede okuttuğunu ve 1952 yılında
vefat edip Cebeci Asrî Mezarlığı’na gömüldüğünü söyledi. Bir hafta sonraki
buluşmamızda da Tanrılar Ölüler (1936) ve Beyza (1938) romanla rını okumam için
getirdi. İkisi de İstanbul’da basılmış.
Beyza, 193233 yıllarında yazılmış ama 1938’de İstanbul’da yayımlanmış. Bir
bölümü İnebolu’da geçiyor. Tanrılar Ölüler 1936’da İstanbul’da basıldığın dan
(143 s.) tanıtım önceliğimizi bu romana verdik. Okuduğu muzda hayretler içinde
kaldık. Çünkü, okuduklarımıza göre, Ali Osman Bey; felsefe, mantık, tarih,
mitoloji, fen bilimleri ve dünya siyasetiyle ilgili derin bilgi sahibiydi.
İstanbul’da sadece liseyi bitirmekle bu bilgi birikimine ulaşmak mümkün değildi.
Ya İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde okumuş ya da yüzlerce kitapla
haşir neşir olmuştu. 1891 yılında İnebolu’da doğup I. Dünya Savaşı ve
devamındaki İstiklal Savaşı’nın bütün sıkıntılarını yaşamıştı. Nitekim, roman
savaş karşıtı, insancıl bir düşünce etrafında yazılmıştır.
Roman, 1914 yılının ilk aylarındaki savaş çanlarının çalındığı, asker ve
öğrencilerin harp, intikam aryaları söylediği, siyasilerin şeytanî zekâlarını
harp hilelerinde yoğunlaştırdıkları ortamı tasvirle başlıyor (s. 36).
Dünyada savaş çığlıklarının atıldığı, insanların birbirlerini öldürmek için
âdeta yarıştıkları bir dönem yaşanırken, yazar gökte tanrıların, peygamberlerin
ve ünlü ölülerin neler düşündüklerini, dünyadaki olayları, savaşı nasıl
değerlendirdiklerini, aralarındaki tartışmaları akıcı bir üslup ve 1930’lu
yılların edebî diliyle okuyucuya aktarıyor.
I.Tablo/Bölüm’de tanrılar konuşturulmakta. Bu tanrılar Yunan Roma mitolojisinin
tanrılarıdır. Tanrıların başı Zeus, Olimpos’ta tanrıları bir ziyafete davet edip
dünyadaki savaş hakkındaki düşüncelerini öğrenmek istemiştir. Savaş tanrıları
savaşı haklı bulurken aşk, barış tanrıları da karşı görüşü savunurlar. Tanrılar
arasındaki tartışmalar, ilginç diyaloglara sahne olur (s.738).
II.Tablo/Bölüm Büyük Peygamberler başlığını taşımakta. Göğün ikinci katında altı
büyük dinin peygamberi, temsilcisi toplanmıştır. Toplantıyı Hz. İbrahim idare
etmektedir. Sırasıyla Hz.Musa, Hz. İsa, Hz. Muhammed, Buda ve Konfüçyüs
görüşlerini açıklayıp savaşa karşı çıkarak Allah’ın insanların kalplerini
merhamet duygusuyla doldurması için dua ederler (s.3947).
Bu konuşmalar olurken I. Dünya Savaşı çıkar. Milyonlarca insan ölür. şehirler
tahrip olur. Bitki örtüsü ve hayvanlar büyük zarar görür.
III.Tablo/Bölüm’de başlık Ölüler. Milyonlarca iskelet bir ovada toplanmıştır.
Müzik eşliğinde iskeletler ya dans etmekte ya da birbirleriyle sohbete
dalmışlardır. Öncelikle, mezarlarından niçin çağırıldıklarını öğrenmek
istemektedirler. 1930’lu yıllara kadar ölen bütün ünlüler oradadır.
İnsanlığın geldiği noktayı tartışmakta, her biri kendince kurtuluş, gelişme
yolunu, çaresini göstermektedir. Romanın en geniş bölümüdür (s. 52143). Kimler
yoktur ki ölüler arasında? Bir kısmını hatırlatalım: Homeros, Aristo, Sokrates,
Pisagor, Strabon, Ksenefon, Lucretius, Epikür, Epictetos, Heraklid, Tales,
Calinos, Diyojen, Descartes, Bacon, Copernic, Newton, Kant, Spinoza, Seneca,
İbni Sina, Farabi, İbni Rüşd, İbni Teymiye, İbni Arabî, İbni Haldun, Ömer Hayyam,
Galileo, Hegel, Ogüst Comtte, Nasreddin Hoca, Goethe, Shakes peare, Lamartine,
Volter, Rousseau, Montesqieu, Hugo, Tolstoy, Byronn, Ziya Paşa, Deli Petro, Çar
Nikola, Mustafa Reşit Paşa, Talleyran, Bismarc, Lenin, Lord Curzon, Lincoln,
Wilson vs.
Ölüler âlemindeki tartışmalar dan akıl, bilim, barış, insanlık kavramlarına önem
verilmesi sonucu ortaya çıkar. Roman şu çarpıcı cümlelerle son bulur: “Bütün
ölüler, gözlerini bu muhteşem aydınlığa dikerek şaşkın şaşkın bakıyorlardı.
Semavî, muazzam bir hilal içinde kırmızı yazılarla şu sözleri okudular: Beşer
tabiat, tabiat da ebediyettir. Ondan her şey ümit olunabilir. Bekleyiniz!
Vagner’in idare ettiği azametli bir bando, hazin ölüm marşıyla mahşeri sarsmağa
başladı.
Milyonlarca iskelet dizüstü çökerek ellerini fecre, başlarını önlerine
uzattılar. Ebedî sessizliğe gömüldüler. Enginlere doğru uzanan bu uğultulu ahenk
içinde karanlık bir sis bu tabloyu da gözlerden sildi. 11 Nisan 1936, İnebolu,
Ali Osman.”
Ümit ederim ki bu yazımı okuyacak akrabaları, hakkında daha geniş biyografik
bilgi verirler.
Okuduğunuz son satırlar sizde romancının yeteneği, sanat değeri hakkında
sanıyorum yeterli kanaati uyandırmıştır...
|