Bizden Haberler

Broşür Resimleri

 
 
 

 

• ESKİ ÇAĞLARDA İNEBOLU…

 

 

 

ESKİ ÇAĞLARDA İNEBOLU
 
M.S 2. yüzyılda Anadolu’da yaşayan insanların psiko-sosyal durumları 21. yüzyıl dünyamızda da hala yabancı olmadığımız her gün gazete ve diğer yayın organlarında karşılaşıp gördüklerimizle benzerlikler gösteriyordu. Bugün gelişen teknoloji, insanların çeşitli hastalıklarını tespit etmek için sürekli yeni teknoloji ürünü görüntüleme yöntemleri, operasyon teknikleri ve her türlü tıbbi tedaviye rağmen insanların çok da mutlu oldukları söylenemez. Çağlar boyu teknoloji gelişse de insanoğlu çok fazla değişmemiştir. Aynı umutlar, korkular, güdülerle modern çağda da eski çağlardaki yaşayan akrabalarının içinde bulundukları psikoloji içinde olmaları özelliği çok fazla değişmiyor. Bugün konvansiyonel tıbba inanmıyanların ve bunun yanı sıra alternatif tedavi yöntemlerine başvuranların sayısı her geçen gün artmaktadır.
 
Samsatlı (Adıyaman) epikürist bir yazar olan Lukianos arkadaşına yazdığı bir mektupta   İnebolu ve çevresinde M.S 2. yüzyılda yaşayan insanların adeta bir psiko-sosyal durum raporunu tarif etmiş ve bize o yüzyıldan insanların batıl itikatları, inanç dünyaları ve yaşamları hakkında benzeri olmayan bir eser bırakmıştır. Çok tanrılı dinlerin giderek önemini kaybettiği, tek tanrılı yeni bir dinin mensuplarının giderek çoğaldığı, tıp biliminin daha eski çağlardaki yükselen parıltısını kaybetmeye yüz tuttuğu bir dönemde, Lukianos’a göre;  insanların yaşamının biri umut, diğeri de korku olan 2 tiran tarafından yönetildiğini fark eden Alexandros adında bir dönemin Tyana’lı (Niğde Kemerhisar) bir hekiminin yanında yetişen İnebolulu kahin, umut ve korkuyu kendi yararına kullanırsa kısa zamanda zengin olacağını anlamıştı. İnsanlar korktukları zaman veya umut içinde oldukları zaman geleceği öğrenmek istiyorlardı.
 
Delphoi, Delos, Klaros Bilicilik ocakları gibi antik dönemlerde meşhur olan, zenginlere hitap eden bilicilik ocaklarının yanında, aynı dönemde sıradan halkın da ihtiyacını karşılayan sonraları çoğalan, bugünkü gazetelerin burç sütunlarını andıran, bir sistem daha vardı. Münih Arkeoloji Enstitüsü’nden Alman Arkeolog Johannen Nolle uzun yıllar kaya stellerinin üzerinde yazılanları deşifre ederek Güney Anadolu’da şehir çıkışlarında sıradan halkın her gün işlerine başlamadan evvel Astragal denilen kemikten zarlar ile geleceklerini öğrenerek günlük yaşantılarına yön verdiklerini ortaya çıkardı. Nolle’ye göre İ.S 2 yy.da Falcılık Hokus Pokus’u insanları delicesine sarmıştı. Kendi kendine geleceği öğrenme yöntemi ile o dönemde yaşayan Romalı ve Yunanlılar bu karar verme yöntemlerine başvurarak bir tür psikolojik destek arıyorlardı. Nolle’ye göre kaya stellerinde 56 farklı sayı kombinasyonuna karşılık gelecek kadar değişik söz vardı. Elit yazarlar ise imparatorlar ve soylularla ilgili yazılar yazmakla uğraşıyor, sıradan halkın böylesine önem verdiği ve önemsediği bu horoskopları (falları) önemsiz ve saçma bularak yazılarında bu konuyu birkaç cümle ile geçiştiriyorlardı.
 
Exeter Üniversitesi’nden Eski Çağ Araştırmacısı Stephen Mitchell’e göre dini yaşantı ve batıl inançlar insanların psikolojik durumunu anlamak için mükemmel bir kaynaktır. Bu inançlar normal insanların düşünce yapısını ve neler hissettiklerini gösterir. Araştırmacı kendi bilim dalında daha evvel kimsenin ilgi göstermediği batıl itikatların günlük yaşamdaki yerine dikkati çekmek isteyen araştırmacıların gözünde kahinlerin birdenbire tekrar güncel hale geldiğini belirtmektedir. Yani artık her eski çağ talebesinin öğreniminin en başında öğrendiği Herodot’un Arka Bahçesi değil kahinlerin araştırılmasına ağırlık verilmektedir. Mitchell zarlı horoskop sistemini, daha evvel elit tabaka tarafından tekeline aldığı ve geleceği bildiren bir kurumun demokratikleşmesi olarak görmektedir.
 
Tüm imparatorluk içinde Romalıların yarattığı barış, refah, Markus Aurelius gibi aydın ve filozof bir  imparatorun yönetimindeki sıkıntısız ve eğitime oldukça önem verilen döneme ilişkin anlatımlar aslında yanıltıcıydı. Çünkü bunun aksine dönemin birçok bilim adamı bu dönemi büyük bir çöküş ve bozulma dönemi olarak görüyordu. İngiliz eski çağ araştırmacısı Eric Robertson Dodds İsa’dan sonraki 2. ve 3.cü yüzyılı dinginlik, emniyet ve refaha rağmen bireyler için tıbbi tedavinin olmadığı ve müthiş tehlikeli seyahatlerle dolu riskli zamanların yaşandığı çağlar olarak yorumlamaktadır. Bu nedenle geleceği bildirmek için hiçbir yol günah sayılmazdı. Aynalar ve elekler Tanrı sözlerini ele geçirmek için başvurulan yöntemlerdendi. Rüyaları yorumlamak çok modaydı, çok okumuş batıl itikatlılar sustalı bıçak ile Homer veya Vergil’in tekst rulolarını gözü kapalı deliyor ve bıçak hangi satıra tesadüf ederse o tanrı sözü oluyordu. Nolle’ye göre kısaca her şey deneniyordu.
 
Böyle bir dönemde Alexandros isimli bir hekim–kahin doğduğu yer olan Abuneitikos’da (İnebolu) bir bilicilik ocağı kurdu ve küçük bir balıkçı kasabasını yani İnebolu’yu meşhur etti.
 
İnsanlar çok eski çağlardan beri, ölünün dirilmesine ilişkin bir mucize bekliyorlardı. İşte Aleksandros adındaki bu kahin-hekim Eski Yunanlıların hekim tanrısı olan Asklepios’un bir yılan şeklinde tekrar dirileceğine ahaliyi inandırmıştı. Bir kaz yumurtasının içine yeni doğmuş bir yılanı koyarak (yumurtanın kırılan yerlerini beyaz mum ve üstübeçle yapıştırarak) bir tapınağın temeline gizlemiş daha sonra insanları tanrı Asklepios’u göstereceğini söyleyerek buraya çağırmış ve daha önce yumurtayı gömdüğü çamurlu yere elini daldırarak yumurtayı çıkartıp kırarak yılan yavrusunu eline almış ve kasabadaki insanları kendisinin kahin olduğuna inandırışının ilk temelini atmıştır. Kısa bir zaman sonra önceden hazırladığı bir düzenekle; keten bezinden hazırladığı ve insanı andıran bir yılan başı yapıp, bu yılan başına da kaş-göz çizerek ve at kılıyla ağzını açıp kapatarak ve yine at kılıyla yılanınki gibi kara çatal bir dil dışarı uzatıp çekerek yılanın ağzını açıp dilini oynatarak sahte ve halkı insan başlı bu yılanın yeniden dirilen tanrı Asklepios olduğuna inandırmış ve kendisini de bu Tanrı’nın (Glikon Yılanı) peygamberi olarak ilan etmişti.
 
Aleksandros tanrıya yakışır biçimde giyinip kuşanarak küçük ve karanlık bir odada bir sedirin üzerine oturarak daha önce Makedonya’dan satın alıp getirdiği büyük ve eğitilmiş yılanı kucağına alıyordu. Yılanı iyice boynuna dolayarak, epeyece uzun olan kuyruğunu ise kucağından sarkıtarak yerde süründürüyordu. Yılanın yalnız başını koltuğunun altında tutup göstermiyor, sakalının bir yanından, bezden yapılmış olan yılan başını çıkarıp gösteriyordu. Böylece bu baş sanki yılanın başıymış gibi duruyordu. Odaya girip bu olayı gören yığınla insan bu mucize olayı şaşkınlıkla ve hayranlıkla izleyip, birbirlerine anlatıyorlardı.
 
 Yavaş yavaş Bithynia, Galatia ve Trakya’dan insanlar İnebolu’ya akmaya başladı. Çünkü, buralara gidenlerin hepsi, tabii, tanrının doğduğunu gördüklerini, kısa bir süre sonra da alamet bir şey olduğunu, onu elleriyle tuttuklarını, yüzünün insana benzediğini söylemişlerdi. Bunun üzerine resimler, heykeller, tunçtan, gümüşten putlar yapıldı ve tanrının adı da kondu : Zeus’un torununun torunu ilan edilen GLYKON.
 
Aleksandros, kısa zamanda herkesin gözünde saygıdeğer bir kişi oldu. Arada bir delilik nöbetine tutuluyor, ağzını köpürtüyordu. Bunu yapmak için boyacıların kullandığı çöven otunun köklerinden çiğniyordu. Bu köpük insanlara tanrısal, korkulacak bir şey gibi görünüyordu. Ayrıca kurduğu insan başlı yılan düzenek ile geleceği öğrenmek ve tanrıya iş danışmak isteyen insanlardan tonla para kazanıyordu. Bu tanrıyı kendisi aracı olmadan arada sırada konuşturuyordu da. Turna kuşlarının soluk borularını ucuca birleştirip canlıya çok benzeyen başın içinden geçiriyor, dışarıdan birisi de borunun içine bağırarak tanrıyı konuşturuyordu. Kimilerine de hastalıkları için birçok ilaç öneriyordu. En çok önerdiği ilaç “kytmides” adı verilen ve ayı yağından yapılmış bir bileşik olan acı dindirici bir ilaçtı.
 
Bilicilik ocağı kısa zamanda bölgenin en büyük işvereni oldu, birçok insan için bu yol bir geçim kaynağı oldu. Hizmet personeli, koro şarkıcıları, söz yazarları, anlaşılmayan tanrı sözlerini yorumlayanlar, lokantacılar, hatıra eşyası ticareti yapanlar Glikon yılanını görmeye gelen hacıların akınları sayesinde geçimlerini temin ettiler. (Christian Marek Zürihli Tarihçi) Roma ve Suriye’den insanlar geliyor ve Alexandros’un Roma Sarayı’nda beslediği memurlar, Rutilianus gibi meşhur batıla inanan taraftarları, istihbaratcıları vardı. Alexander kültü kendinden sonra da daha 200 yıl kadar yaşadı ve ailesine korkunç bir servet kazandırdı, Şehrin adı Yunanlıların şehri anlamına gelen İonopolis olarak değiştirildi. Alexandros imparatorun izniyle kendi adına sikkeler dahi  bastırdı.
 
Bugün batı dünyası tekrar bilicilik ocakları, horoskoplar, küçük tarikatler, medyumlar ve alternatif tıp metodlarına, eski çağ hekimlerinin reçetelerine müracaat edip nostaljik tarih kültür ve şifa gezileri düzenlemektedir. Lukianos un dediği gibi daha sağlıklı ve uzun yaşamak uğruna ağzı sarımsak kokan Paflagonya ya ve eski zamanların şifa umudunun kapısı olan İneboluya akın eden hastaların o dönemdeki hac ziyaretleri insanları taa Roma ve Suriyeden İneboluya taşıyordu. Şimdi görev, modern kültür turizmi diye tarif edilen ve yöreye hem ekonomik hemde sürdürülebilir kalkınma modelini sunacak olan bu turizm çeşidinin gereklerini yerine getirip yöreyi tekrar ayaklandırmaktır. Bunun için tüm yöre halkı hayal gücünü çalıştırabilir. Yapacak iş çok basit, Christian Marek İnternette 1850 yıl evvel yapılan turizm hareketini anlatıyor, bize tekrarlamak düşüyor. Dini inançlar, eski zamanlardan süren gelenekler, folklor, o dönemden yılanlı  hatıra eşyaları çeşitli tarihi, kitaplar festival türü etkinlikler, şifalı mevcut yöresel otlar ve yörenin organik yetiştirilen veya ıspıt, kestane, mantar gibi kendi kendine yetişen ürünlerinden yapılan lezzetli yemekleri  ile dünya kültür mirası İnebolu evlerinde gelen konukları ağırlayarak mevcut kişiliği profesyonelce marka haline getirip tanıtmak. Eski çağlarda Roma ve Suriyeden insanların İneboluya geldiği düşünülürse, İnebolunun turizm merkezlerine uzaklığını artık bahane olarak öne sürülmemek gerekir.
 
Tek tanrılı Hristiyanlık yaygınlaşmaya başlayınca Antik dönemlerdeki Egenin Hekim Tanrısı Asklepios un öneminin azaldığı MS. II Yüzyılda Karadeniz’in hekim tanrısı Glykon ile birlikte ortaya çıkan Alexandros o dönemde İnebolu gibi önemsiz bir şehre akın akın insanların gelmesini sağlayarak kendisinin ve hemşehrilerinin inanamayacakları kadar çok para kazanmalarını sağlamıştır. Bugünün bakış açısıyla geriye dönüp baktığımızda onu bir anlamda bir eski çağ sağlık turizmcisi olarak değerlendirebiliriz. Tarihi, kültürü ile müthiş bir kimliği olan İnebolunun, bugün Alexandros ile birlikte 1800 yıl evvel yaşadığı ihtişamı ilçeye gelen turistlere tanıtması onların ilgisini daha çok çekip başkalarına aktarmalarını da sağlayacaktır ODTÜ Araştırma Grubunun 2002 Raporunda sunduğu gibi Kent çevresindeki Arkeolojik Sit alanlarında yürütülecek arkeolojik araştırmalar Anadolu tarihine ışık tutmasının yanı sıra kentteki koruma bilincinin oluşumuna katkıda bulunacak ve doğa–tarih-kültür turizmine yönelik bir ekonomik gelişmenin başlatılmasında itici bir rol oynayabilecektir
 
Bugün İnternette  İnebolu ,  Arkeoloji sayfalarında Lukianos’un arkadaşına 1800 yıl evvel yazdığı mektup nedeni ile çok tanınan bir yer olmuştur. Ayrıca Katolik Kilisesi de tarih araştırmalarıyla onlarca sitede eski antik kentin tarihinden bahsetmektedir.
 

 
İnebolunun değeri paha biçilmez kültür hazinelerinden bir diğeri de kahramanlığı tescilli denizcilerinin Heyamolası dır. Yüzyıllardır deniz ticaretinde yer alan önemli bir liman olan İnebolu büyük Ticaret gemilerine isim olarak verilmiştir. Sırf denizcilik tarihi ve folkloruyla ilgili bir kültür sempozyumu düzenlense Heyemola denizcilerin marşı olarak Unesconun Kültür mirası listesine belki de alınabilir.
 
“Çok eski yıllarda İnebolu’dan Marmara’ya, Ege’ye ve Akdeniz‘e yelken açıp ticaretle uğraşmayı hedefleyen denizciler güçlü reislerinin komutasında yelkenli gemilerle Yarbaşı önünden bir mevsim boyu süren uzun yolculuğa hazırlanırlardı. Elma, kestane, patates, yumurta, sandık sandık hazırlanıp gemilere yüklenirdi. Yalıda hep Mola Heyamo sesleri duyulurdu. Bu sesler reisin komutu, levent tayfalarının beraberlik sesidir. Bu, onların türküsü, bu, onların özlemi, bu, denizciliğin marşı olmuştur. Heyamola sözünde Allah’ın adı ile işe koyulmuş, inanış, güçbirliği, liderlik vasfı, özlem, birleşme ve dayanışma, bir bayrak altında toplanma, devlet saygınlığı , kısacası Türk denizciliğinin vasıfları toplanır, bu inanış içinde, tabiat şartlarına göğüs gererek başarı, hedeflenirdi. “
 
 Denizciliğin kitabını yazanlardandılar, antik çağlardan beri bunu geliştirirken dünyanın yarısını da tanımak fırsatını bularak her yeniliği yakından takip edip öğrenerek hep atik hep cesur ve girişken oldular, kara toplumları gibi içlerine kapanmadılar, dünyayı keşfedenler arasına girdiler. Sürekli hareketli yaşantı onları daha cesur yaptı .Tabiatla mücadele etmesini çok iyi bildikleri için onunla uyumlu yaşantının devamı olarak Dünya mimarlarını kıskandıran İnebolu Evlerini geliştirerek dünya kültürüne armağan ettiler.
 
En büyük kahramanlık savaşımızda Kastamonu’da İstiklal Mahkemesi Başkanlığı yapıp aynı zamanda güzel konuşma ve yazılarıyla insanlara moral verip savaşın en kritik günlerinde çok önemli hizmetler ve organizasyonlara önderlik yapan ünlü Mustafa Necati’nin İnebolu’yu öven iki konuşmasından birinde söylediği söz İnebolu’nun özelliklerini o kadar iyi tanımlıyorki; “Denizden kahramanlık, tepelerden şiir dersi alan İnebolulular yeisi yenip zevki icat ettiler.” Hakikaten bence bundan daha güzel bir İnebolu tasviri yoktur. Orhan Şaik gibi vatan şairi ve Oğuz Atay gibi edebiyatçılar Sarı Recep, Nurettin Peker İnebolu’nun yetiştirdiği birçok ünlüden birkaçıdır. Mustafa Terzioğlu’nun hazırladığı yıllık ilk başvurulacak araştırma literatürü olarak eşsizdir. Yukarda Heyamolayla ilgili yazdığım birkaç cümle onun eski ilçe yıllığındaki  çalışmasından aktarılmıştır. Ona teşekkür etmeyi borç biliyor ve ondan İnebolu turizmi için büyük katkı yapacak bir kitap yazmasını bütün İnebolulular adına rica ediyorum.
 
 
Uzm. Dr. Mehmet Fatih Ersoy
 

 

 

Web Tasarım  Ayra Bilgisayar